Yazılar

Çocuklarla Ayrılık İletişimi

Bir arkadaşım arayıp bir arkadaşı (!) için tavsiyeler almak istediğini söyledi. Konu; çocuklu ayrılık süreci. Pek çok kişiden duyduğum, “siz çok şahane üstesinden gelmiştiniz o sürecin” sözünü bir kere daha duymuş oldum. Bu konuda konuştuğum kişi ya da çift sayısı da onlarca olduğu için ilk anda bir şeyler söylemeye başlasam da durup; yazayım yahu dedim. Hem daha kalıcı olur hem de ben hep sözel anlatıyorum bunları; bir kenarda yazılı da durmuş olur.

Elbette, ben bir psikolog pegagog ya da benzeri bir profesyonel değilim. Bu süreçten iki kere geçmiş; bu konuya fazlasıyla kafa yormuş, kendi süreçlerimde hem psikolog hem pedagog hatta koçluk desteği almış, konu hakkında deneyimli biriyim. 10 yılı aşkın bir süredir de bu konuda dediğim gibi onlarca kişiyle görüşmüş; bazen sadece sohbet etmiş, bazen danışmanlık yapmış, koçluk ya da mentorluk vermiş durumdayım. Şu anda aktif olarak koçluk yaptığım için zaman zaman bu konuyu getiren müşterilere da destek oluyorum.

Her şeyden önce; konu tek bir ebeveynin konusu mu yoksa birlikte alınan bir kararın uygulanması aşamasında mısınız? Ayrılık kararı pek çok zaman bir kişinin başlattığı ve yönettiği bir süreç oluyor. İki kişi de bu konuda kararlı, anlaşmış ve süreci sindirmiş durumda mı muhakkak ki ilk sorduğum soru bu.

Her iki ebeveyn de geri kalan her şeyi, kendilerini, egolarını, duygularını bir kenara bırakıp çocuklarının bu süreci olabilecek en az sorunla en az yarayla, travmayla atlatmasına çaba göstermeye hazır mı sohbet böyle başlıyor.

Tüm süreci aşamalara ayıracak olduğumda aşağıdaki beş aşama ortaya çıkıyor:

– Ayrılığa hazırlık

– Ayrılık iletişimi

– Uygulama

– Paylaşım ve görüşme düzeni

– Özel durumların yönetimi

Bu aşamaların her biri elbette “çocuklu ayrılıklar” özelinde düşünülmeli. Her biri başlı başına yazı konusu olur, ben bu ilk yazıda “Ayrılık İletişimi” hakkında deneyim paylaşmaya çalışacağım. Süreç nasıl yürütülürse yürütülsün, hangi aşamada olunursa olunsun tek bir ana konu var. Her soru işareti oluştuğunda; cevabını bulamadığınız, kafanızı karıştıran bir durumla çarpıştığınızda akla gelmesi gereken iki kelime “çocuğun iyiliği” “Çocuğun ya da çocukların iyiliği için nasıl davranmalıyız?” (Birlikte kalmalıyız değil elbette cevap; o aşamanın geçildiğini ve bir ayrılık kararının kesinleştiği varsayımıyla ilerliyoruz…)

Ayrılığın çocuğa anlatılması; “ayrılık iletişimi” belki de tüm sürecin en önemli kısmı. Ayrılığın çocukla ilgili olmadığının, anne ve babanın, yetişkinlerle ilgili bir konu olduğu ve çocuktan bağımsız olduğunun net şekilde anlatılması önemli. Bu aşamada ebeveynlerin birbirlerini suçlamadıkları, çocuklarının gözünde (ya da önünde) diğer ebeveyni eleştirmedikleri bir tavrın çok önemli olduğuna inanıyorum. Bu iletişimin mutlaka her iki ebeveynin de olduğu, önceden ana hatlarının anne baba tarafından kararlaştırıldığı; bazı operasyonel detayların kesinleşmesinin ardından yapılması önemli.

Kişisel deneyimime dönecek olursak, biz tüm süreci uzunca bir süre planladıktak sonra birimiz yeni bir ev tutup içini de çocukla yaşanmaya hazır hale getirdikten sonra bu iletişime başlamıştık.

Anne ve babanın her şeyden önce arkadaş olduklarını sonra birlikte yaşamaya karar verip evlendiklerini anlatıp bugün artık birlikte yaşamaktan ve “karı koca” olmaktan mutlu olmadıklarını, arkadaş olarak birbirlerini sevmeye ve değer vermeye devam etseler de artık karı koca olmak istemediklerini elbette ki anne baba olmaya devam edeceklerini çünkü çocuklarını çok sevdiklerini anlatıp sadece artık aynı evde yaşamamaya karar verdiklerini anlatmıştık.

Burada önemli noktalardan biri üçümüzün onun için “aile” olmaya devam edeceğimiz ancak anne ve babanın artık ayrı evlerde yaşayacağının vurgusuydu. Anne ve baba olarak aileyi ve elbette çocuğu sevmeye devam edecekleri, çocuğun da bundan sonra bir değil iki evi olacağının anlatılması konuşmanın ana konusuydu.

Her ikimizin de onu çok sevdiği, bu durumun onunla ilgili olmadığı yetişkinlerin birlikteliğiyle ilgili olduğunun anlatılması önemli. Bu konunun en önemli yanı; bu kararın çocuklardan bağımsız alındığının; çocukların bu konuda bir etken olmadığının ve olmayacağının da net olarak ortaya konması oluyor.

Kendi tecrübemde; danıştığımız profesyonellerden okul öncesi yaştaki çocuğun alışık olduğu ev düzenin değişmemesi önerildiği için annesi taşınmak istese de annesinin taşınması yerine benim yeni bir eve geçtiğim bir düzen oluşturmaya karar vermiştik. Bu arada daha ilerde değinecek olsam da paylaşım ve vakit geçirme konusundaki planımız da eşit paylaşımlı ebeveynlik düzeni idi. Çocuğumuzun ikimizle de eşit miktarda vakit geçirdiği bu düzenin o zaman maalesef psikolog ya da pedagoglar tarafından da çok tecrübe edilmemiş olması, kafa yorulmamış olması beni üzmüştü. (Türk Hukuk sistemi zaten maalesef yakınından bile geçemiyordu bu tip fikirlerin; sanırım hala da yol alınmış değil)

13 yıldan fazla olmuş bu konuşmaları yapalı ama şimdi oraya gittiğimde de ne kadar zor olduğunu sadece hatırlamıyor neredeyse yaşıyorum da. Bu konuşmayı evde birlikte oturup yapmış sonra da gidip yeni evi ve çocuk odasını da kendisine birlikte göstermiştik. Şansımız aynı sitede hemen yan apartmanda kiralık bir daire bulabilmiş olmaktı. Böylelikle anaokulu servisi de dahil olmak üzere git gel anlamında, lojistik ve operasyonel olarak olabildiğince az sorun yaşayacaktık. Öyle de oldu açıkçası.

Evi birlikte gezip biraz vakit geçirdikten sonra da üçümüz birlikte gezmeye çıkıp yine her zamanki gibi birlikte vakit geçirdik, yine aynı orijinal eve döndük. Önerilen; bu iletişimden sonra benim artık eski evde vakit geçirmeyip bir an önce taşınma sürecini tamamlamamdı; öyle de oldu. İlk anda da üç gün birimizde üç gün diğerimizde gibi bir yöntemle paylaşıma başladık…

Bu başlangıç aşamasındaki en hayati şey sadece çocukla iletişim değil; birbirimizle de iletişim ve her konuda ağız birliği yapmak oldu. Açıkçası bu ağız birliği standartı bugün de aynı şekilde devam ediyor. İlk başlarda nerdeyse her akşam gidişatı değerlendirdiğimiz görüşmeler yaptık iki ebeveyn. Hatta kız uyuduktan sonra diğerimizin de eve uğradığı ve o günü değerlendirdiğimiz ufak sohbetlerimiz bir süre sürdü. Büyük bir parantez açmak lazım belki. Biz arkadaş kalmayı başardığımız bir ayrılık yaşamış olsak da pek çok çift için bu mümkün olmuyor. Böyle bir durumda dahi birbiriyle iyi anlaşmayan iş ortakları misali, ortaklığın, şirketin iyiliği adına; iş için biraraya gelip iş konularında birbirini güüncellemek ya da zorunlu konuları konuşmak gibi düşünüp minimum iletişim ama maksimum saygı çerçevesinde “çocuğunuz için” bu iletişimin becerilmesi gerektiğini düşünüyorum.

İlk dönemdeki bu birbirini bilgilendirme ve durum değerlendirmesi sohbetleriyle daha ilk günden başlayan “ama annemin evinde onu öyle yapmıyoruz” “babaamın evinde bunu öyle yapmıyoruz” denemelerinin de önüne geçmiş olduk. Bu arada tam yeri gelmişken hatırlatmakta fayda var, aslında evlerden de hiçbir zaman “annenin evi” “babanın evi” diye söz etmedik. “Anneyle senin evin” “babayla sizin eviniz” gibi ısrarla her seferinde kendisinin de dahil edildiği şekilde söz edildi evlerden. (Bir süre sonra kendisi yorulup da bu şekilde söylemesek, tamam benim de evim ama böyle uzun bahsetmek çok zor oluyor ben artık annemin evi babamın evi desem noktasına da geldi kendisi) Bugün baktığımda; 17 yaşında ve her iki evden de bizim ev diye bahsediyor… Bu sefer de bizim sorup netleştirmemiz gerekiyor bazen…  (Aynı şeyi kardeşiyle birebir tecrübe etmem mümkün olmadı; kardeşiyle hiç aynı evde yaşamadığımdan ve bana hafta sonları geldiğinden -ve İstanbul’un iki yakasında oturduğumuz için- kardeşi için asıl evi hep annesiyle yaşadığı ev olsa da onda da evleri semt isimleriyle andığımız bir yöntem geliştirdik… Her zamanki gibi başka bir uzun yazı konusu)

Konuya döneyim, ayrılığın ilk döneminde her iki evdeki odasının, eşyalarının hatta kendi odası dışındaki ortak alanlardaki eşyaların da nerdeyse aynı olmasına azami dikkat gösterdiğimi hatırlıyorum. Üçer günlük paylaşımların onu zorladığını fark ettiğimizde psikoloğun da önerisiyle iki günlük rotasyonlara döndüğümüzü dönmüştük: Pazartesi Salı geceleri anneyle, Çarşamba Perşembe geceleri babayla; hafta sonları da bi anneyle bi babayla gibi bir düzen yıllarca devam etti. Diğerimizden daha uzun süre ayrı kalabilir olduğunda haftalık düzene geçtik; bugün hala bir hafta annesiyle bir hafta benle yaşamaya devam ediyor kızçe.

İletişim kısmına gelince özelikle ilk aylarda zaman zaman üçlü görüştüğümüz; haftada bir akşamı sabitleyip üçümüz birlikte yemek yediğimiz rutinler oluşturmaya çalıştık. Böylelikle bir takım önemli kararları bu üçlü masaya getirip birlkte konuşma şansımız oldu. Paylaşımlı görüşmeyi tatillerde de sürdürübilmek adına aynı tatil yöresinde farklı yerlerde konaklayarak geçirdiğimiz tatiller oldu. Okulla ilgili tüm etkinliklere birlikte katılarak çocuğun merkezinde olduğu bir aile yapısını devam ettirmeye gayret ettik. (Sanırım bu konuda en çok kafası karışanlar okul arkadaşlarının aileleri olmuştur; bizim aslında birlikte olmadığımızı anlamaları hep vakit aldı)

İletişim kısmına geri dönecek olursak birbirimize ne kadar sinirlenirsek sinirlenelim; birbirimizle ilgili ne kadar gergin olursak olalım bunu “şirkete” yansıtmamaya; diğerimiz ile ilgili hiçbir şey konuşmamaya; yanında kavga etmemeye, tartışmamaya özen gösterdik. Bu konuda hep kendimizi frenlemeyi başardık diye düşünüyorum.

Çıkış noktamız; aynı evde iki mutsuz ve gergin; toleransları azalmış iki yetişkin ve bir çocuk olarak yaşayacağımıza; ayrı evlerde mutlu birer yetişkin ve mutlu bir çocuk olarak hayatımıza devam edelim idi. Çocuğumuz ile ilgili durumlarda biraraya geldiğimizde de onu merkeze koyarak bu kısıtlı vakti onun için, birlikte, mutlu geçirelim tavrını benimsedik. Yıllar içinde kişisel pek çok şeyi ama birbirimizle konuşarak ama tek başımıza (ya da başkalarıyla) çözümledikten sonra bugün; en baştaki gibi çok iyi arkadaş olduğumuz; birlikte ebeveynlik yaptığımız için de -bu konuda başarılı bir ortaklık sürdürmeye devam etmek de denebilir- kendimizi şanslı bulduğumuz bir yerdeyiz.

Şimdilik sonu olsun burası bu yazının.

Leave a Reply

WhatsApp chat